10.15.2012

DUBAI’DE NEREDE YASAMALI


DUBAI’DE NEREDE YASAMALI

Cok iddiali bir baslik oldugunu biliyorum ama daha once de dedigim gibi gozlemlerime gore bu basligin icerisini doldurmaya calisacagim. Dubai de herkesin butcesine, sartlarina ve zevkine gore secenekler bulmasi mumkun. Yasam sartlari Turkiye ye kiyasla daha farkli oldugu icin oncelikle ev kiralamadan once sehirde kisa bir tur yapmaniz iyi olabilir.
Eger sirketiniz ev veriyor ise ya da ev kiranizi karsiliyor ise sanslisiniz. Cunku Dubai de evler Istanbul’a kiyasla oldukca pahali.
Ev kiralarken guvenilir emlak sirketleri ile calismak da onemli bir detay, istenmeyen suprizlerle ve dolandiricilikla karsilasmamak icin. Dubai, Istanbul’a kiyasla oldukca guvenilir olmasina ragmen, sehri ogrenene kadar en azindan temkinli olmakta fayda var diye dusunuyorum.
Dubai de, bizim aliskin oldugumuz anlamda bir sehir merkezi ve etrafina cevrilmis mahalleler yok. Daha ziyade farkli yerlesim yerlerinden olusan bir butun gibi. Ornegin knowledge city’de egitim kurumlarinin olmasi, internet city’de bilisim sirketlerinin olmasi gibi. Yasam alanlarina baktiginizda bazi bolgelerde hintli nufusun cok fazla oldugunu (ornek Karama), bazi bolgelerde asyali, cinli nufusun fazla oldugunu (international city), bazi bolgelerde lokallerin yogun oldugunu gorebilirsiniz.
Turkler genellikle sehrin Abu Dhabi tarafina dogru olan bolgeleri yogun tercih ediyorlar. Ama bu demek degil ki diger bolgelerde yasamiyorlar.
Butceniz rahat ise:
Palm Shoreline
Palm Oceana


·         Palm (villa, apartman secenekleri var)
·         Jumeirah (stand alone villa, compound villa secenekleriniz)
oldukca iyi secenekler olabilir.

Daha orta duzey bir butce ile;
Old town



JBR









·         JBR ve Marina
·         JLT
·         Greens
·         Downtown/ Old town
·         Motorcity

Iyi secenekler bulabileceginiz yerlerden.

Ekonomik olsun derseniz;

Mirdif Shorooq





Discovery Gardens









·         Al Barsha
·         Tecom
·         Mirdif
·         Bur Dubai
·         Discovery Garden

Bakilabilecek yerler arasindadir.

Villa da oturmak isterseniz;
Silicon Oasis


Spiring














·         Arabian Ranches
·         Meadows
·         Springs
·         Jumeirah Islands
·         Silicon Oasis

Oldukca guzel secenekleri bulacaginiz yerler arasinda.

Ama bunlarin yanisira Mirdif bolgesinde ozellikle kucuk compoundlar, buyuk villalari daha uygun fiyata kiraya verdiklerinden bakabilirsiniz. Bu bolgenin en temel dezavantaji, havalimani nedeniyle cok fazla ucak sesi olmasidir.

Kiralar genellikle yillik odenir. Bazen birkac taksitle odeme secenegini kabul edenler olabilir. Kira odemeleri ise cek ile yapilir. Genelde apartman/site aidati gibi bir sistem yok. Ev sahipleri guvenlik ve bakim masraflarini oderler. Kiraladiginiz evin tum sosyal imkanlarini kullanabilirsiniz. Kira kontratlari yenilenirken, ekstra bir sart yoksa ilk yil zam olmaz, ikinci yil sonu itibariyle degisebilir. Eger kontrat sureniz bitmeden cikmak isterseniz, belli miktarda ceza odemeniz gerekir.

Elektrik, su aboneligi yaptirmaniz gerekir, bunun icin DEWA ofislerine gidersiniz. Bazi binalarda AC icin de ek odeme yapmaniz gerekebilir (buna EMPOWER deniliyor). Bunun disinda internet ve TV icin ise evinizin bulundugu bolgeye gore DU ya da ETISALAT aboneligi yaptirmaniz gerekecek.

Giderleriniz kullanima gore degisir. Kira tutarinizin belli bir orani fix olarak alinir, buna kullandiginiz miktar eklenerek faturaniz hesaplanir. Genellikle apartman daireleri bu anlamda villalara oranla daha hesapli olabilmektedir. Villalarda bahce sulama ve AC maliyeti daha yuksektir.
Son olarak da sececeginiz bolge ne kadar Sheyh Zayed road a yakinsa, o kadar rahat ulasim saglarsiniz. Metro kullanma imkaniniz olabilir.
Ev arayisinizda size kolayliklar diliyorum…




 

6.03.2012

40 Yasinda Olmak Istiyorum


40 YASINDA OLMAK ISTIYORUM

Bu sozu bir gun soyleyebilecegime kendim bile inanmazdim, ama su anda tum gonlumle keske bende dolu dolu bir yasamla birlikte kazandigim dostlarimla 40 yasina girebilsem diyorum.

Benim bu duygu kabarikligimin nedeni, dun gece hayat dolu bir arkadasimin 40.yas gununu kutlamamiz oldu. Su ana kadar katildigim, surecin icerisinde bir sekilde yer aldigim en anlamli ve en dusunceli kutlamaydi bu. Sonucuna da ulasmis gozukuyordu. Dogum gunu cocugumuz sevinc gozyaslarina boguldu, biz davetliler eglenmekten ve dans etmekten ayaklarimizi sisirdik J

Insan hayatini dolu dolu yasamali ve yasarken de sadece kendisini dusunmemeli, cevresine ve topluma faydali olmak icin bir seyler yapmali. Bu benim hayati yasama felsefem. Bunu hayatina cok iyi adapte etmis olan arkadasim icindi bu kutlama.

Yaklasik 2 ay oncesinden baslayan hazirliklara herkes gonulden katildi, dogum gunu cocugundan itinayla gizli tutuldu. Su anda saglik sorunlari nedeniyle zor bir donem geciren arkadasimiza moral destegi vermek icin yola ciktik. Birbirini daha once tanimayan insanlar bir araya geldik, fikirler ucustu, gorevler paylasildi, cilginca projeler yapildi ve gun gelip cattiginda herkes heyecanini gizlemeye calisiyordu. Tek bir ortak paydayi paylasiyorduk, mutlu olmayi hakettigine inandigimiz arkadasimizi mutlu etmek.
Ve gun gelip cattiginda gunlerden yesildi hepimiz icin…

Eger bir seyleri dogru yapiyorsan, insanlara dokunmayi becerebiliyorsan, yuzunde gulumsemen hep varsa, iste o zaman insanlar da seninle olmak icin yarisiyor. Aile ve arkadaslar cok onemli, hayat onlarla guzel. Benim dunku dogum gununde gorduklerim bunlardi.

Ben de boyle olmak istiyorum, insanlarin hayatlarina olumlu katki saglamak istiyorum ve 40 yasima geldigimde cevremde sevenlerimle birlikte cosmak istiyorum.

Kutlama kapsaminda cekilen klip :)
http://www.youtube.com/watch?v=s7374PIiWUI&feature=youtu.be

5.13.2012

ANNELER GUNU VE BEN

ANNELER GUNU VE KARMASIK DUYGULARIM


Hayat ne kadar büyük bir bilinmezlikler, süprizler yumağı. Her şey sadece yaşadığın anda var, onun dışındakilere karşı ne yazık ki çaresiziz.

Bir kadının tadabileceği belki de en güzel duygu, yaşayabileceği en güzel tatmin annelik. Çocuğumun yüzüne her batığımda içime dolan tarifi imkansız mutluluk. Çocuğumun mutluluğunu gördüğümde yaşadığım tatmin, belki anneliği tarife biraz olsun yetebilecek tanımlar olabilir.

3 gün önce kızımın kulak rahatsızlığı için polikiliniğe gitmek için yola çıktığımda, o gün olacaklarla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Tek düşüncem kızımın kulağındaki rahatsızlığı biran önce iyileştirebilmekti. Doktora gösterecek ve ilaç alacaktık.

Arabaya bindiğimde birşeylerin ters gittiğini hissetmeye başladım. Bacağımı kontrol etmekte zorlanıyordum ve şiddetli bir sancı vardı karnımda. Hemen eşimi aradım ve kısa süre içinde yanımıza geldi ve hep birlikte kızı polikiliniğe götürdük. İnsan söz konusu çocuğu olunca, kendi dertlerini bir kenara bırakıp, sadece çocuğuna odaklanabiliyor. Bende de aynısı oldu sanırım. Ama eşiminim ısrarları ile hazır polikiliniğe kadar gitmişken bir de ben doktora görüneyim dedim. Amacım doktordan ağrı kesici gibi bir ilaç istemekti. Ama işler her zaman düşündüğünüz gibi gitmeyebiliyor.

Her şey çorap söküğü gibi ilerlemeye başlamıştı bir kere. Doktor beni gördü ve hemen muayene etmem gerekli dedi, kendimi bir anda muayene odasında buldum. Doktor iç kanaman var dedi, şok oldum. Doktor hamilesin dedi, sevinmek geldi içimden ama hemen sonrasında ekledi bu bir dış gebelik hemen sonlandırmak gerek diye. Kafam allak bullak olmuştu, dış gebelik de ne acaba? Daha önce duymuştum ama hiç bunu yaşayacağımı düşünmediğim için detay bilgi almamıştım. Kafamda kocaman soru işaretleri ile eşimle birbirimize bakakaldık. Doktorun son söylediklerinden hatırladığım 1-2 saat içinde ameliyata alınmam gerekiyormuş, hayatı tehlike var…

O anda yanımda ağlayan kızımı sakinleştirmeye çalışıp, aynı zamanda olayları anlamaya çalışıyordum. Tek düşündüğüm kızıma ne olacak? sorusu idi. Hemen kızımla ilgilenmesi için arkadaşımı aradım, kızıma onun anlayacağı şekilde birkaç gün arkadaşında kalması gerektiğini anlattım ve hastaneye yattım.

Narkozun etkisi geçtiğinde daha net olayları anlar olmuştum. Evet yeni bebeğimizi kaybetmiştik, bu duygu insan içini burkan değişik bir acı. Hemde sebebini bile bilmiyorduk. Ama yanımızda bize hayat veren, mutluluk kaynağımız kızımız vardı, çok şükür. Benim yanıma gelmiş, bana hemşirelik yapacağını söylüyor ve bana moral vermeye çalışıyordu.

Evet annelik tarifi zor bir durum ve ben bu yıl anneler günü arifesinde yeniden anne olacağımı öğrendim, birkaç saniye buna sevindim, sonrasında bebeğin alınması gerektiğini öğrendim sarsıldım, daha olmamış bebeğimi kaybettim çok üzüldüm, ama kızım şu anda çok sağlıklı, birlikteyiz ve ona bana hayat katıyor.

4.20.2012

ULUSLARARASI GUN SENLIKLERI

ULUSLARARASI GUN SENLIKLERI - INTERNATIONAL DAY


Bugun 23 Nisan, nese doluyor insan.

Rengarenk yoresel kiyafetlerle katildigimiz okul senligi bana aynen bizdeki 23 Nisan gosterilerini hatirlatti. Herkes rengarenk, herkesin yuzunde kocaman bir gulumseme ve mutluluk. Ana amac cocuklara kulturleri gostermek ve onlarin baris icinde yasayabilecekleri bir dunya oldugunu gostermek ve bunu yaparkende sosyal sorumluluk bilincini asilamak.

Uluslararasi Gun kutlamalari kapsaminda katildigimiz senlikte, okul bahcesi tam bir birlesmis milletler toplulugu halina gelmisti. Herkes yoresel kiyafetleri ile kulturunu tanitmaya ve daha fazla bagis toplamaya calisiyordu. Ben ve kizim da hayatimizda ilk defa giydigimiz yoresel kiyafetlerimizle oldukca dikkat cektik ve ilgi odagi olduk.

Kimler mi katildi senlige, tam rakami bilmesem de 40 dan fazla ulkenin standini gordum, tum dunyadan insanlar, cocuklar bir araya gelmislerdi. Benim gorsel olarak en begendiklerim arasina Koreliler, Misirlilar ve Kenyalilar var.

Herkes kendi ulkesinin standinda, ulkesiyle ilgili tanitimlar yapiyor, gosteriler yaparak ilgi cekmeye calisiyor ve yaptiklari yoresel seyleri satarak para topluyordu. Bu gunun bir baska guzel bir amaci daha vardi ki cok kucuk sembolik rakamlarla birseyler satarak para toplamak ve toplanan paralarla cocuklarla ilgili bir sosyal sorumluluk projesi gerceklestirmek. Bizim okulumuz kambocya da bir yetimhane ve okul yaptirmayi hedefliyordu. Sonucta bu tarz bir guzel amacta olunca resmen ulkeler kendi iclerinde yarisir duruma geldiler.

Biz yaptigimiz bazi yiyecekleri ve turk kahvelerini 1-2tl gibi bir rakama satmaya calistik. Solen bitmeden biz tum malzemelerimizi satmis ve kendimizce surece katki saglamistikJ. Bir ara solen alaninda elimde mis gibi kokan turk kahvesi esliginde dolasip insanlara brosurler dagitarak standimiza davet ettigimi, bir ara caldigimiz turk muzikleri esliginde danslar ettigimi, bir ara pazardaki saticilarin bagirdigi gibi ortaya ‘Turkiye’ye hosgeldiniz’ gibi bagirdigimi hatirliyorum. Cok dikkat cektik, bircok fotoya konu mankeni olduk.

Baska neler yapildi derseniz okul calisanlari da kendilerince dikkat cekmek ve eglendirici aktiviteler yaparak para toplama cabasindaydi. Mudurumuz yine basrolde, su dolu bir havuzun uzerindeki stantta durmus, kendisini dusurecek islak sungerleri atacak kisileri bekliyordu. Islak sungerle muduru dusurmeye calisan ogretmenler, ogrenciler, veliler, kuyruk olusturmuslardi, mudur dahil herkes cok egleniyordu.

Gun sonunda artik herkes farkliliklarin farkindaydi ve bu farkliliklarla birlikte yasamis olmaktan dolayi mutluydular. Ve gelen haberle birlikte cok daha fazla sevindik. Hedeflenen paranin ustune cikmis ve ek projelerde kullanilacak kadar para toplamistik.

4.05.2012

Masal Kahramanlari Geldi - Kitap Gunu


BAK POSTACI GELIYOR, SELAM VERIYOR…
(Mr.Spaans, postman kiliginda karsimizda)


Yillar gecti bu sarkiyi soylemeyeli, o nedenle tamamini hatirlamiyorum. Bak postaci geliyor, selam veriyor, herkes ona bakiyor ,merak ediyor,…diye basliyordu. Birden bu sarkiyi bana hatirlatan okul mudurumuz Mr. Spaans’in postman kiliginda karsimiza cikmasi oldu.
(Ogretmenlerden bir kismi)

Mart ayinda okuldaki konumuz klasik masallardi. Tum ay boyunca masallarla ilgili bir suru calismalar yaptik, cogu oldukca yaratici ve ilhan vericiydi (baska bir yazimda detayli anlatacagimJ ) ve ay sonunda guzel bir hatirlatici ile konuyu bitirme karari aldik. Herkes ama herkes (ogrenciler, ogretmenler, veliler dahil) en favari masal kahramaninin kiliginda okula gelecek ve gun icinde kendisine ayrilan zamanda o masal ve kahramanla ilgili sunum yapacakti.


Kitap gunune sabah yapilan defile, yuruyus arasi bir calismayla basladik. Inanilmazdi. Herkes rengarenk ve heyecanli. Cocuklar birbirinden tatli ve mistik. Kendinizi Alice harikalar diyarinda hissediyorsunuz, hersey gerceklikten o kadar uzak ve o kadar ayni zamanda gercekki…

Canlandirmalar sirasindaki cocuklarin performansina baktiginizda cogunda profesyonel bir tiyatro sanatcisinin isine gosterdigi saygiyi gosterdigini goruyorsunuz. Onlarla birlikte karakterleri anliyor, daha iyi yasiyorsunuz.

Bugunu uzun sure herkesin hatirlayacagi kesin. Bir de tabiki herkes daha fazla kitap okuyup yeni karakterlerle tanisma pesine dusecek gibi, cok heyecanlilar.

OKULDA PERFORMANSIMIZ DEGERLENDIRILDI


INSAN KAYNAKLARI YONETICISI ANNENIN PERFORMANS DEGERLENDIRME MACERASI
Yillarca degisik kurumlarda performans sistemleri kurdum, performans gorusmelerini yonettim ve performans gorusmeleri toplantilarina katildim. Her kurumda bu system ile ilgili kendine ozgu sikintilar yasandigina sahit oldum. Dun bu kez cok farkli bir statu ile performans degerlendirme surecine dahil oldum: Orgenci velisi olarak.

Kizim bahar tatiline cikmadan once okulda performans degerlendirme toplantilarina katildi ve surecin son ayaginda bizler de toplantiya katilma sansi elde ettik. Gorduklerime inanamadim, bu surec bu kadar dogal ve bu kadar yapici bir sekilde her iki tarafinda mutlu oldugu sonucla nasilda guzel atlatildi.

Neler yasandigini aldigim bilgilere ve gozlemlerime gore yazmaya calisacagim:

·         Yil boyunca ogretmenler haftalik olarak cocuklara degerlendirme uyguluyorlar. Bu haftalik degerlendirmeler esliginde ve gozlemlerine dayanan bir rapor hazirliyorlar. Cocuklarin bir kismi bu raporin farkinda bile degil ama bilenler de bu isin kendileri icin cok iyi olacagina oldukca inaniyor.

·         Performans gorusme toplantisinda ogretmen cocukla birebir bir gorusme planliyor. Rahat bir ortam hazirliyor ve cocugun konuya odaklanmasi icin ona onceden hazirladigi mind map tarzi bir harita ile konuyu anlatiyor.

·         Cocuk basliyor kendisini degerlendirmeye. O kadar dogru ifadeler kullaniyorlar ki sasarsiniz gorseniz. Dusuncelerini anlatmasi icin yasanmis orneklerden faydalaniyor, kendince not aliyor, henuz yazamiyorsa da konuyu anlatan resimler ciziyor.  Bundan sonrasi ile ilgili planlarini da ayni sekilde kagida tasiyor. Altina da imzasini atmayi unutmuyor.

·         Ebeveynlerle yapilacak toplanti oncesinde cocuklar yil boyunca yaptiklari calismalari tek tek inceliyorlar ve kendilerini en iyi bulduklari (gurur duyduklari) calismalari seciyorlar.

·         Toplantiya oncelikle cocuk basliyor, ogretmeni oldukca destekleyici bir tarzla onu tesvik ediyor. Tek tek kendini degerlendiriyor, anne babasina gurur duydugu calismalarini gosteriyor ve en sonunda da doldurgu formu anlatiyor. Daha iyi olmak icin ne yapmayi planladigini siraliyor.

·         Son olarak herkesin mutabik kaldigi bir gelisim plani ile birlikte toplanti sonuclandiriliyor.

Sirada brans ogretmenlerle yapilacak kucuk toplantilar var. Her ogretmenin elinde cocukla ilgili yillik rapor var. Hepsi cocugunuzun hangi alanlarda kendisini daha rahat ifade ettigini, hangi alanlarda biraz daha desteklenebilecegini soyluyorlar. Tum surec boyunca cocuk yaninizda ve farkli bir dusuncesi varsa da paylasabiliyor.

Yogun gecen gunun sonunda hep birlikte donemi kapatma eglencesi yapildi. Cocuklar birlikte daslar ettiler, lezzetli yiyeceklerden yediler. Gun sonunda herkesin yuzunde kocaman bir gulumsemeyle  okula veda edildi.



Bu tecrubeye sahit olmam bende 2 farkli duyguyu ayni anda yasatti. Anne yanim, cok gurur duydu ve bu ortami yasama sansi bulan cocugum icin mutlu oldu. IK’ci tarafim ise ‘bu cocuklar su anda bile bircok kurumda uygulanana gore cok ileri bir sistem ile hayata basliyorlar, bunlari is hayatinda verimli kilmak icin kesinlikle cok daha iyi ve ileri tekniklere ihtiyacimiz var’ diye bagirdi.

Gun sonunda kocaman gulumsemeleri yuzlerindeydi :)


3.30.2012

Dogan Cuceoglu'ndan Cok Guzel Bir Yazi



İnsanın Anavatanı Çocukluğudur

Bir gün seminere ba
şlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
...
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım de
ğişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce
şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir
şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocuklu
ğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen
şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemedi
ği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra dü
şünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginli
ğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- E
şiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle
şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

- Anlıyorum; anne olarak çocu
ğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her ak
şam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

-
İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardı
ğın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

-
İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- E
şiniz gelmek istemedi!

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve di
ğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz ö
ğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucakla
ştık.

“Çocuklar Gülsün diye!” ya
şayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Doğan CÜCELOĞLU